top of page
  • cangulerbensu94

Hafta 2 - Gölge Kimliklerimiz, Eski günlükler



Bu hafta farklıydı. Düşüncelerim beni her zamankinden daha geniş bir endişe girdabına sürüklüyordu. Kendimle baş edemediğimde artık yeni bir çözümüm var. Zihnim endişe üretmeye başladığında onu sadece izliyorum. Ben düşüncelerimi izlerken kara bulut düşünceler dağılmaya başlıyor. Bu gerçekten korkularımın dışına çıkabilmemde etkili oluyor.


Herkesin zihni konuşur. Biz yazarlar olarak bu sesleri bir kimliğe sokabiliyor ve onları hayali bir kahraman gibi konuşturabiliyoruz. Biraz sessiz kalıp onu dinlediğinizde size neler fısıldadığını duyabilirsiniz. Ama insanlık olarak genel sorunumuz bu sessizlik alanlarıdır. Zihninin sesine alışık olmayan insanlar için bu sessizlik, kalabalık bir konser alanında en önde durup tüm sesi kalbinde hissetmek gibidir. Kalbinde hissettiğinin ne olduğunu anlayamazsan bu kaosa dönüşür.


Bu haftanın konusu hayatımı bir sis perdesi gibi saran gri alanlardı. Karakterimizin farkında olmadığımız bu alanlara gölge benlik deniyor. Carl Jung’un gölge arketipine göre, bu davranışlar bizim kişiliğimizin gizli kalmış noktalarıdır. Bizler daima iyi özelliklerimizi öne çıkarır ve hoşlanmadığımız yönlerimizi ise reddederiz. Ama içimizde olan hiçbir şey kaybolmaz. Saklamaya çalıştığımız her şeyimiz daha da güçlenerek bize döner.


Zihnimi kurcalayanlar


Gölge benliklerimiz parlamaya çalıştığımız her alanda karşımıza çıkarak bize bastırdığımız yönlerimizi hatırlatır. Biz kendimizi her yönümüzle kabul edinceye kadar da asla peşimizden ayrılmaz. Ben de son 1 aydır gerçek anlamda gölgemin fotoğrafını çekip, sadece bir silüet olmanın bana nasıl hissettirdiğine dikkat ettim. Bu davranış gölge yanlarıma daha faydacı bir gözle bakmamı sağladı.


Yüzleşmekten korktuğum her şeyi daha da büyüttüğümü fark ettiğimde tıpkı gölgem gibi korkularımı bir bir yakalayıp yüzleştim hepsiyle...


Bir önceki haftada bahsettiğim gibi benim gölge benliğim mükemmeliyetçiliğimin ardında gizlediğim yetersizlik duygusu ile ilgiliydi. Yetersizlik hissettiğimde bunu daha fazla çalışmakla kapayacağımı düşünüyorum. Ama bu davranış daha fazla stresi de beraberinde getiriyor. Aslında yaratıcılığımın katili tam da kendimi memnuniyetsizce zorladığım işlerden geliyor. Memnun olmayışımın altında ise kendime uyguladığım mükemmeliyetçilik zorbalığı var.



Konfor Alanı


2 haftadır zihnimin oyunlarından, beni kandırmaya çalışmasından bahsediyorum ama aslında ben zihnimde gezmeyi de çok severim. Özellikle her yıl yazdığım günlükleri yeniden okumak benim en büyük konfor alanımdır. Çünkü değişime en yakın olduğum ve aynı zamanda hayatımdaki değişimin tam içinde olduğum yer kendi düşüncelerimi incelediğim günlüklerimdir.


Ne zaman kafam karışsa kütüphanemi açar ve rastgele bir defter seçerim. Eski günlüklerde geçmiş karakterime dönmek bana şu anda yaşadığım olaylarla ilgili bir iç bakış sağlar. Bazen hayatımda nelerin değiştiğine bakarken duygulanırım. Bazense hiç bitmeyecek diye düşündüğüm olayların bittiğini okuyunca rahatlarım. Defterlerimden hayattaki döngüselliği yeniden öğrenirim. Bu da hayatta hiçbir şeyin sürekli olarak devam etmediğinin kanıtıdır.


İlham veren zihinler


Geçtiğimiz aylarda Moxie filmini izleyip defterime yazdığım notları buldum. Filmin baş kadın karakterini bazı noktalardan kendimle nasıl özdeşleştirdiğimi fark ettim. İkimiz de kendimizi tamamen ortaya koymadan bir düzeni değiştirmeye çalışıyorduk. Bu yüzden bu hafta Moxie filminden Vivian’ın zihnini inceleyeceğiz.


Vivian sadece anonim olarak insanlara yardım etmek istiyordu. Aklında pek çok düşünce vardı. Akranlarından farklı düşünüyor onlar gibi olmak istemiyordu. Ama çekingen karakteri yüzünden yapabilecekleri sınırlıydı.


Vİvian da okuldaki cinsiyet eşitsizliklerinden sıkıldığı bir gün bir hışımla kendi feminist fanzinini yaptı. Ve onu çoğaltıp. Sabah erkenden okulun tuvaletine bırakıp kaçtı. Bir şeyleri değiştirmek için yola çıktığımızda süreç çok yavaş işler. Hayatlarımızda yeni bir şey başlattığımızda hissettiğimiz o sancılı ‘’ya olmazsa’ süreci de planlarımızın içindedir. Vivian’ın kendine özgüveni yoktu. İşe yaramayacağını sandı. Ama tek bir küçük hareketiyle büyük bir başkaldırıyı ateşlemişti. Hem içinde hem de dışında yeniden bambaşka bir gerçeklikte doğmayı seçmesiydi bu.


Ben de bunu yapmayı seçiyorum. Benim de içimde, dış görünüşümden anlaşılmayacak kadar güçlü akan bir şeyler var. Bir düzeni değiştirme ya da farkındalık yaratma arzusu var.Çoğumuzun da bu hislere sahip olduğunu düşünüyorum. Sadece bu düşüncelerimizi aktarabileceğimiz bir alan bulmaya çalışıyoruz.


Neden olduğunu anlamadığım bir şekilde içimizdeki yönetme ve liderlik içgüdülerinden korkuyoruz. Ama aslında öne çıkmaya gayret eden bu davranışlara dikkat kesilmemiz gerekiyor.


**** Bu yazı'nın ingilizce orijinali Bensu Cangüler'in Substack bülteni olan ''Take Care of Your Mind' da yayınlanmıştır.





3 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page