top of page
  • cangulerbensu94

Hafta 3 - Pandemide sosyalleşmek, Sevgi nerede


Zihniniz bir şeyleri yapmanız için üzerinizde baskı kurunca onunla nasıl başa çıkıyorsunuz?


Ben bu hafta pazartesi günü kontrolümü kaybettim. Eylül ayına girip havalar soğumaya başlayınca neşem yerine gelmişti ama bu sefer de düzenleyemediğim bir grup düşünceyle baş başa kaldım. Eylül ayı her zaman hasattır. Bu yüzden zihnimde sindirmeye çalıştığım düşüncelerimi yerleştirecek bir raf bulamıyorum bu aralar.


Zihnim yine her zamanki gibi bana bir seferde pek çok şey yapmam gerektiğini tekrarlayıp durdu. Söylediği her şeyi görmezden geldim ve sadece yapmak istediğim şeylerle uğraştım. Ama bilirsiniz zihin size istediğini yaptıramazsa bu sefer daha hassas noktalarınızda vurmaya başlar. Hakaret eder. Beceriksiz olduğunuzu ve işleri ağırdan aldığınızı söyler. Ona bu noktada sabır göstermek cidden zordur. Zihnim konuşmaya devam ederken, telefonuma okul mesaj gruplarından sevimsiz mesajlar düşmüş gibi rahatsız hissettim. Ama ne yazık ki zihnimin bir sessize al tuşu yoktu.

Sonunda birkaç dakikalık bir ağlama seansının ardından camı açıp temiz havayla ve mutfakta kaynayan çayın buharıyla birlikte mutlu olmaya karar verdim.

Bazı günler böyledir. Patlama olmasına izin vermeniz gerekir. Çıkması gereken duygular gider ve onlar tatsız bir şekilde ortaya dökülürken bir şeyler fark edersiniz. Duygularınızı uzun zamandır içinizde taşımışsınızdır… Kalbinizi inciten durumları kendinizi zora sokmak pahasına idare etmekle kalmayıp kendinizi yorarken başkalarını kırmamak tek amacınız olmuştur. bilemiyorum. Bunların hepsi yaşayan bir varlık olarak çoğu zaman yapmamız gereken şeylerdir

Birkaç cümle daha yaz


Zihnimi kurcalayanlar


Bu hafta zihnime yakından bakmadım çünkü onun beni rahatsız edemeyeceği kadar yüksek bir moddaydım. Günlük rutinime uyuyordum, her gün yürüyüşe çıkıp yeni şeyler keşfediyordum, yeni yazarlarla proje gruplarında tanışıyordum. Her şey yolundaydı. Ama 2020 mart-nisan aylarında ilk kez hissettiğimiz o his geri dönene kadar. Pandemi belirsizliği beni aniden yine gündemine dahil etti.


Ve 2020’nin ilk aylarında olduğu gibi, ben ne yapıyorum sorusunu kendime sormama neden oldu. Ben ne yapıyorum sorusunu bir kez sorduğunuzda zihniniz devreye girer ve aslında sadece edeflerinizin kenarında dolaştığınızı söyler ama bu çıkarımın artık benim için doğru olmadığını biliyorum. Her ay istediğim şeylere giden yolda attığım adımları not alıyorum ve hafızam ne kadar zayıf olursa olsun gelişimimi yazıyla sabit tutabiliyorum. Zihnimiz bizden her her zaman bir adım önde görünse de ona kanıtlarla geldiğimizde asla

O yüzden bu hafta küçük bir ‘’belirsizlik’’ krizi yaşasam da her şeyi yazılı olarak kaydetmenin faydasını bir kez daha gördüm.



Konfor alanı


Sonbaharın gelmesi ve şehirde havaların soğumasıyla birlikte sıcak kahveye geçiş yaptım ve bu da bana Gilmore Girls’e kaçmam için bir zemin hazırladı. Her mevsimin özel bir hissi ve dizisi olduğuna inanıyorum. Sonbaharın vazgeçmezi de benim için Gilmore Girlsdir.

Mevsimler gibi duygularımız da değişirken, kendi hayatımla Rory’nin karmaşık duyguları, üniversitede yaşamı ve ilişki çıkmazları arasında bir bağlantı kurarım. Rory’i kendime pek çok açıdan benzettiğim için, bu kurgusal karakter benim konfor alanımdır. Diziyi izlerken düşünmem gerekmez. Sadece hissederim ve birileriyle aynı hissetmek kadar güvende tutan başka bir şey yoktur.


Gilmore Girls mahallesindeki günlük yaşam beni yavaşlatıyor ve kendi hayatıma daha bir ilhamla bakmamı sağlıyor. Yavaşlamak üzerine düşündüğüm birkaç ay içinde çok şey öğrendim. Neden yavaşlamam gerektiğini bile bilmezken şu an, gün ortasında birkaç saat dinlenmeyi, ağır ağır yüz bakımı yapmayı ve yavaş yavaş yürümeyi kendime hediye ediyorum. Bunlar küçük gibi görünen ama daima rutinleri olan insanlar için büyük şeylerdir.


Loreine nin coşkulu enerjik ruh halleri, geçmişe ışınlanmak ve geçmişteki halime şu andan bir bakış. Bu da bu haftaki konfor alanım oldu. Neden konfor alanın oldu.


İlham veren zihinler



Dickinson dizisinin kasım ayında yeni sezonunun geleceği haberini aldığımdan beri çok heyecanlıyım. Bu yüzden bugünkü ilham verici zihinler köşemde dizideki kurgusal – gerçek karışımı Emily dickinson karakterine yer vermek istiyorum. Emily’nin çok katmanlı duygularıyla patlayan şair beyni bana pek çok açıdan ilham veriyor. Diziye 19.yyda kadın yazarların verdiği mücadele olarak bakmamın yanı sıra Emily’nin aslında sıradan bir yazar olmadığını eklemek gerek. Emily sadece toplumsal katı kurallarla baş etmiyor aynı zamanda fantastik iç dünyasının ona sunduklarıyla da mücadele ediyor.


İlhamın ne kadar aceleci ve patlayan bir duygu akımı olduğunu bilirsiniz. İlham geldiğinde nerede olursanız olun onu yakalamak zorundasınızdır. İşte Emily ilham geldiğinde dünyadan soyutlanıyor ve bambaşka enerji boyutlarına yükseliyor. Ama Emilynin ilhamları sandığımız gibi romantik, sevgi dolu bulutlara yükselen ilhamlar olmuyor. Emily ilhamını karanlık ve en gölge yanlarından alıyor. Paris’te bir gece yarısı filminde baş karakterin her gün 1900lü yılların parisinde bir efsane yazarla buluşması gibi emilyde, ruhunun bambaşka diyarlara gitmesine izin veriyor. Emily’nin gölge taraflarıyla barışmasına bu kadar açık oluşu, bana ilhamın daima akışta olduğunu ve en savunmasız anımızda bile gelebileceğini hatırlatıyor.


**** Bu yazının ingilizce orijinali Bensu Cangüler'in Substack bülteni olan ''Take Care of Your Mind' da yayınlanmıştır.

4 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page